DerlediklerimizGüncel

Nubar Ozanyan | Monte Melkonyan (Komutan AVO)

Özgürlüğün bir kelime, barışın bir rüya olmadığını iyi öğrendi ve kendisini hep Marksist gördü. Sosyalist kimliği enternasyonalist kimliğiyle bütünleşince idealleri ve tutkusu daha da büyüdü.

Tarihe bakalım. Her halkın mutlaka kahramanları vardır. Egîdleri vardır. Özgürlük düşünde yaşattığı ve büyüttüğü birer Che’si vardır. Yerkürede zulüm ve adaletsizlik var olduğu sürece Egîdler ve Cheler asla eksik olmayacaktır.

Yirminci yüzyılın en utanç verici soykırımını yaşayan Ermeni halkının da Egîdleri yani fedaileri olmuştur. Fedai adını, özgürlük uğruna canını feda etmekten çekinmedikleri için almışlardır. Nasıl ki, Kürtlerin fedaileri ve fedai hareketi varsa Ermeni halkının da fedaileri olmuştur. Ve disiplinli bir fedai hareketi yaratmışlardır.

Ermeni halkının, Sultan Abdülhamid ve İttihat-Terakki zulmüne karşı savaşan Kevork Çavuş, Ağpür Serop, Sose Mayrig, Antranik Ozanyan isimli fedaileri olduğu gibi son döneme damgasını vuran Leonid Azgaltyan, Monte Melkonyan, Nubar Ozanyan gibi fedaileri de olmuştur.

8 dil bilen, yüksek eğitim alan, onlarca ülkeyi dolaşarak Hayastan’a (Ermenistan) gelip Karabağ’ın özgürlük mücadelesine katılan Monte Melkonyan, ABD doğumludur.

Ataları Merzifonludur. Melkonyan doğduğu Amerika’nın vatan toprağı olmadığını, birlikte yaşadığı halkın kendi halkı olmadığını öğrendiğinde, İngiliz dilinin ana dili olmadığını anladığında arayışını Ortadoğu’ya ve Ermenistan’a çevirdi.

Kaybolduğu sürgün topraklar, Amerika’yı terk ederek bir daha geriye dönmemek üzere yönünü Ermenistan’a çevirdi. Kalbini Ararat’a verdi.

Marksizm bilimiyle tanıştığında kulağıyla değil, yüreğiyle duymayı, bildiğini söylemeyi ve söylediğini yapmayı, sesini değil, sözünü yükseltmeyi öğrendi.

Özgürlüğün bir kelime, barışın bir rüya olmadığını iyi öğrendi ve kendisini hep Marksist gördü. Sosyalist kimliği enternasyonalist kimliğiyle bütünleşince idealleri ve tutkusu daha da büyüdü.

Bilgisini, birikimini ve yaşamının tümünü özlemini duyduğu Ermenistan-Karabağ halkına verdi. Özgürlük ideallerini ezilenlerin kavgasına eklerken hiçbir şeyden çekinmedi.

ASALA’nın (Ermenistan’ın Kurtuluşu için Ermeni Gizli Ordusu) militanca sürdürdüğü kavganın iddialı neferi olmaktan asla pişmanlık duymadı.

Sayısız nitelikli devrimci eylemleriyle, Türk devletinin soykırım inkarına karşı silahların eleştirel gücüyle durdu. Silahlarından çıkan her kurşunla soykırımın canlı hafızasını duvarlara yeniden yazdı.

Unutturulmak istenen soykırım gerçekliğini, önce hafıza katillerine sonra da yeni takipçilerine hatırlattı. Son nefesini özgür bir Karabağ için verdikten sonra “Ermenistan ulusal kahramanı” olarak anılma onuruna erişti.

Nerede kilise-okul, manastır varsa orasının tarihi Ermenistan toprakları olduğunu belirtirken, ancak ve ancak silahla hakikati ispatlayacağını, gerçek barış ve huzurun silahla kazanılacağını savundu. “Gerçek gerçektir” derken hakikat bilgisiyle cehaletin karşısında durdu.

Emekle, sevgiyle beslenmesi gereken toprakların kanla beslenmekten başka yolunun kalmadığını ifade ettiğinde oldukça samimi ve ciddiydi.

1991 yılında Karabağ’ın özgürlük savaşımına katıldığında “Karabağ’ı kaybedersek Hayastan’ı kaybedeceğiz” derken tarihsel tecrübe ve derslerin bilinciyle konuştu ve bu yüzden silahına sarılır gibi özgürlüğe sarıldı ve Karabağ’ın özgürleşmesi için canını feda etti.

Tıpkı Leonid Azgaltyan gibi… 

Dört yanı düşmanla çevrili topraklarda Ermenilerin varlığının ancak direnişle gerçekleşeceğini bilerek yaşadı ve savaştı.
Bu yüzden her yerde silahı gibi sözünü yükseltmeyi bildi ve bıkmadan, gayet anlaşılır bir dille halkına gerçekleri anlatmaya çalıştı

“Ermenistan halkı bilmelidir ve anlamalıdır ki, savaş içindeyiz. Savaş ciddi bir iştir. Ciddiyet ister. Bütün gücümüzü savaş için harcamalıyız.

Hızlı çalışmalıyız. Ne kadar yavaş çalışırsak savaş o kadar uzayacaktır. Daha çok şehitler vereceğiz. Daha çok zorluklar yaşayacağız. Bu yüzden bütün gücümüzü özgürlüğümüz için savaşa vermeliyiz. Zafer ancak özgürlük savaşımızla gerçekleşir. Özgürlük ancak bizim zaferimizle elde edilir.

Ermenistan’ın ekonomik koşulları ne kadar zor olursa olsun, zorluklar ne kadar dayanılmaz olursa olsun… Anlıyoruz zorlukları. Ancak savaş da zorlu bir iştir! Savaş zorlukları başarmaktır.

Eğer özgürlük için savaşmadan sosyal yaşamını sürdüreceğini düşünenler varsa yanılıyor. Şehit düşeceğiz. Belki iyi yiyecekler yiyemeyeceğiz. İyi elbiseler giyemeyeceğiz. Okula gidemeyeceğiz.

Bütün bunları anlıyorum. Ancak topraklarımızı kaybedersek ne barış içinde bir yaşamımız ne de ekmeğimiz olur. Bütün gücümüzü askeri başarıya vermeliyiz.”

Tarih boyunca Ermeni halkı için “Fedai” savaşçılar olmuştur. Ermeni fedaisi, gerçek anlamda savaşçıdır. Büyük insandır. Katil değildir. Fedai niçin ve kimler için, kime karşı savaştığını iyi bilir.

Bundandır ki, iyi şeyler için savaşır. Bilir ki, toprak kaybı ağırdır. Ancak çok daha iyi bilir ki, toprak ölümsüzdür. Vefalıdır, bekler, sahibini bekler, yine bekler.

Sessiz kalmaya zorlanan bir halkın yükselen ve haykıran sesi olmayı başaran Monte Melkonyan ve Leonid Azgaltyan, Ermeni özgürlük kavgasına büyük harflerle not düşmeyi bildiler. Yetim Ermeni çocuklarına yüzlerinin daima doğruya ve gerçeğe dönük olmasını öğütlediler.

“Eğer biri bir gün size şehit düştüğümü söylerlerse inanmayın. Ben İstanbul surlarının önünde şehit düşeceğim” derken oldukça samimiydi.

Yüz yıl sonra, Ermeni özgürlük kavgasını şimdi onların mütevazi ancak bir o kadar iddialı takipçileri olan Rojava’da Şehit Nubar Ozanyan Taburu’nun fedaileri sürdürüyor. (30.11.2021, Yeni Özgür Politika)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu