GüncelKadınMakaleler

KADINLARIN BİRLİĞİ | Çalışma yaşamında şiddetin önlenmesi, ILO 190 sayılı sözleşme…

"Çalışma yaşamında şiddet ve tacize son vermeyi amaçlayan ilk uluslararası belge, çalışma yaşamında şiddet ve tacizi önleyici yöntemler geliştirmesi ve ulusal yasalardaki mevcut boşlukları kısmi de olsa doldurma amacı taşıması bakımında önemli."

Şiddetle mücadelede, kadın mücadelesinin yarattığı dinamikler kadınlara yeni pencereler, yeni olanaklar yaratıyor. Kadınların şiddetle mücadelede geliştirdiği her türlü aracı çeşitli biçimlerde boşa düşürmeye odaklanan erkek egemen sistemin ve bunun yansıması olan çeşitli erkeklik formlarının tüm çabasına rağmen kadınların gücünden, dinamizminden ve fiili meşru mücadelesinden beslenen yollar açılıyor. İfşa bunların en güncel olanı mesela.

İstanbul Sözleşmesi’ne dönük zamana yayılmış saldırı hali ve nihayetinde TC’nin sözleşmeden çekilmiş olması karşısında “me too”nun yansıması biçiminde coğrafyamızda açığa çıkan ifşa örnekleri bize biraz soluk aldırdı desek abartılı olmaz.

Kadın ve LGBTİ+’ların kazanımlarına dönük saldırıların ayyuka çıktığı bir zaman diliminde, varolan bütün yüklerin üstüne bir de pandeminin yarattığı ağırlığın eklenmeye çalışıldığı, pandemi koşullarının yaşamın her alanındaki şiddeti körüklediği bir dönemde, kadınların salt kendi iddia ve iradelerinden beslenen bir yöntem olarak ifşa gerçek anlamda bir pencere açtı ve yer yer ohh dedirtti.

Şiddetle mücadelenin tek yönlü olmayacağının işareti niteliğindeki örneklerden biri İstanbul Sözleşmesi iken bir diğeri de kadınların fiili meşru mücadelesinin vücut bulmuş hali olan ifşa oldu. Her iki yöntem ve araç da kadınların güçlü biçimde sahip çıktığı ve savunduğu örneklerdi.

Şiddetle mücadeleyi hukuksal zeminde güçlendiren İstanbul Sözleşmesi’nin savunulması ve dahası uygulanması için zorlayıcı olunması, bu bakımdan önemliydi. Yeri gelmişken bu kapsamda kadınların sahipleneceği/sahiplenmesi gereken bir başka sözleşmeden söz etmek istiyoruz: ILO 190 sayılı sözleşme. İşyerinde şiddet konusunda yasal olarak bağlayıcı ilk uluslararası sözleşmeden söz ediyoruz.

2019 yılı Haziran ayında ILO’nun Uluslararası Çalışma Konferansı’nda kabul edilen 190 sayılı “Çalışma Yaşamında Şiddet ve Tacizin Önlenmesi Sözleşmesi”, ülkelerin onayına açıldı. 25 Haziran 2021’de Uruguay, Fiji, Arjantin, Ekvator, Namibya ve Somali’nin onaylamasından sonra sözleşme yürürlüğe girdi.

Kadınlara dönük her türlü şiddet ve taciz, erkek egemen tahakküme yaslanan bir sorun. Bunun bir yansıması olarak toplumsal cinsiyete dayalı şiddet çalışma alanlarında da her geçen gün artıyor. Pandemi koşulları bunu çok somut olarak bir kez daha kanıtladı. Kadınların ürettiği emek artarken bunun ücreti her vesile ile düşürülerek değersizleştirildi. Kabaca ifade edersek bütün bunların önlenebilmesi, kadınların güçlenmesi aynı zamanda yasaların iyileştirilmesine de bağlı. Bu bağlam da “iş yaşamında şiddet ve taciz asla görmezden gelinemez, kabul edilemez ve insana yakışır iş ile asla bağdaştırılamaz, şiddete ve cinsel tacize sıfır tolerans, üretim yapan veya hizmet üreten bir işyerinin cinsiyetçi şiddet içermemesi gerekir” diyen ve bundan patronun sorumlu olduğunu açıkça belirten sözleşmenin önemli olduğunu düşünüyoruz.

Çalışma yaşamında şiddet ve tacize son vermeyi amaçlayan ilk uluslararası belge, çalışma yaşamında şiddet ve tacizi önleyici yöntemler geliştirmesi ve ulusal yasalardaki mevcut boşlukları kısmi de olsa doldurma amacı taşıması bakımında önemli. Çalışma yaşamında ayrımcılık ve eşitsizlikle mücadelede ciddi boşluklar olduğu açık. Bu sözleşmenin söz konusu koca boşluğu ne kadar kapsadığı ya da uygulamada bunun başarılıp başarılamayacağı bugün için elbette belirsiz. Bu belirsizlikten bağımsız olarak çalışma yaşamındaki şiddete karşı farkındalık yaratma potansiyeli ve şiddeti önleyici -kısmi kalma ihtimali yüksek olsa dahi- maddeleri kapsamında anlamlı bir araç olabilir.

Ancak ILO 190’nın devletler tarafından onaylanması veya ulusal hukuka dahil edilmesi gerekiyor. Elbette AKP iktidarının ILO sözleşmeleri dahil bağlayıcı olan, devlete sorumluluk yükleyen uluslararası sözleşmelerin gereğini yapma konusunda pratiği ortada.

Söz konusu gerçeklikle birlikte bu sözleşme ile nasıl ilişkilenebileceğimize, şiddet ve tacizle mücadeleyi çalışma alanlarına taşımada sözleşmenin araç olup olamayacağına ilk elden odaklanabiliriz. Bunun yanında sözleşmenin imzalanma ihtimali en çok kadın örgütlerinin ve sendikaların tutumuna, çaba ve ısrarına bağlı tabi ki. Çünkü pek çok deneyimle sabit olduğu üzere kadınları önceleyen, şiddeti ve tacizi önlemeyi hedefleyen, şiddet ve taciz faillerine yaptırımı hedefleyen hiçbir proje, yasa, sözleşme vs. kadınların mücadelesi olmadan gerçekleşmiyor. Ve tabi kadınların savunusu sürekli olmadan sürdürülebilir de olmuyor. Mevcut gerçeklik içinde şiddetle mücadele de arayışların bitmesi mümkün değil, karşımıza çıkan her olanağı değerlendirebilmeliyiz.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu