Güncel

GÜNCEL | AKP-MHP Mafya İktidarı ve Türkiye Mafya Cumhuriyeti!

"Türkiye’de bu durum birçok şekilde yaşanıyor; uyuşturucu baronları, katiller, mafya babaları beraber iş tutukları sermaye adına “mücadele” ediyor. Milliyetçilik adı altında, “vatan millet sakarya” çığırtkanlığı yapılarak, bayrak fetişizmi kullanılarak bu soygunculuğun üstü örtülmeye çalışılıyor."

Birkaç ay önce başlayan ve var olan mafya-devlet ilişkilerinin halk tarafından daha görünür hale gelmesine olanak sağlayan faşist mafya şefi Sedat Peker’in ifşalarından sonra ülkücü mafya liderleri hapishanelerden tahliye edilmeye başlandı.

AKP-MHP faşist ittifakının açıktan değil de “basına ve kamuoyuna kapalı” görüşmelerde, masalarda kurduğu mafya ilişkilerinin bir nebze de olsa görünür hale gelmesi, bu ittifakın teşhiri için önemli bir noktada duruyor. Bu ifşaların bir mafya, suç örgütü lideri ve halk düşmanı tarafından yapılmasını bir kenara bırakarak önemli olduğunu belirtiyoruz elbette ki. Zaten yapılan ifşalardan sonra devletin herhangi bir mekanizması tarafından harekete geçilmiş, bu ifşalarla beraber herhangi birine yaptırım uygulanmış değil.

Yani beklendiği üzere üstü örtülerek ifşalanan kişiler aklanmaya çalışılmıştı. Başarılı olunmadığını söylememiz pek mümkün olmasa da halk nezdinde mevcut iktidarın muhtevasını belirleyecek bir bellek oluşturulduğunu söylemeliyiz. Bakanlarından, iş insanlarına iktidar ile sıkı bir ilişki içerisinde olan bu kişilerin tabiri caizse “el altından ne işler çevirdiği” ortalığa saçılmış oldu. Topyekûn iktidarın ülkeyi nasıl yönettiği de…

Bütün bu ifşaların yanı sıra AKP-MHP faşist ittifakı kanadından yeni hamleler yapılıyor ve hali hazırda birçok suçtan hüküm giymiş faşist mafya liderleri tahliye ediliyor. Daha önce de, Türkiye’de en çok üyesi bulunan mafyanın lideri Alaattin Çakıcı tahliye edilmiş, MHP Genel Başkanını ziyaret etmiş ve konvoylarla gövde gösterisi yapmıştı. Bunun dışında Kemal Kılıçdaroğlu’nu sosyal medya hesabı üzerinden açık bir biçimde tehdit etmiş, Kılıçdaroğlu’nun şikayeti üzerine tekrar ceza almıştı.

Onun öncesinde de yine ülkücü faşist suç örgütü liderlerinden birkaçı tahliye edilmiş ve gündem olan saldırı olaylarında isimleri geçmişti. Bu isimlerin çoğu, tahliyelerinden belli bir süre sonra Sedat Peker’in ifşalarıyla da tanınmıştı. Bunlardan biri Can Dündar’a silahlı saldırının azmettiricileri ile fotoğrafları yayınlanan Haluk Kırcı. Haluk Kırcı aynı zamanda “Bahçelievler Katliamı”’nın da hükümlülerinden. Yıllar önce tahliye edilmiş olması da iktidarın uzun yıllardır belli planlar içerisinde olduğunun bir kanıtı niteliğinde.

Mevcut durum, yeraltına ve açıktan yapılan bu faaliyetlerin birbirinden bağımsız olmadığını, devletin niteliğine uygun bir biçimde nasıl bir suç örgütüne dönüştüğünü, sermayenin bu ülkücü faşist çetelere dayanarak ayakta kalmaya çalıştığını, organize suç örgütlerinin, mafyaların sermayenin tetikçileri olduğunu görmemizi sağlıyor.

Son süreçte tahliye edilen Kürşat Yılmaz’ın da diğer ülkücü faşist mafya liderlerinden bir farkı yok elbette ki. Alaattin Çakıcı kadar üyesi olmasa da iktidarın herhangi bir durumda sahaya sürebileceği bir suç örgütü lideridir!

Yaralama, yağma, kişiyi hürriyetten yoksun bırakma gibi suçlardan 66 yıl hüküm giyen Kürşat Yılmaz, Kuşadası Belediye Başkanı Lütfi Suyolcu’yu öldürmeye azmettirmekten hüküm giymişti. Aynı zamanda bir dönem Ülkücü Gençler Derneği’nde de yöneticilik yapmıştı.

Alaattin Çakıcı, Kürşat Yılmaz ve bunlara benzer ülkücü faşist mafya liderlerinin tahliyesi elbette ki birbirinden bağımsız değil. MHP’nin iktidar nezdinde gittikçe daha aktif hale gelmesi, bu kişilerin kahraman olarak nitelendirilmesi, alttan alta yapılan anlaşmalar ile beraber tahliyeler gerçekleşti. Bunun nedenleri arasında iktidarın sıkışmışlığını, seçimler yaklaşırken kaybedeceğinden endişe duyan iktidar kanadının daha farklı bir hazırlık içinde olduğunu, paramiliter güçleri devreye sokabilmek için bunları güçlendirme çalışmalarına ağırlık verdiğini söyleyebiliriz. ’90’lar dönemindeki yeraltı yapılanmalarının devlete ne denli fayda sağladığını, faili meçhul cinayetleri hatırladığımızda böylesi yeraltı yapılanmaları iktidarlar için her zaman bir köşede, kullanılabilecek etkili bir araç olarak duruyor. Çok uzağa gitmeye gerek yok, Suriye savaşında bizzat TC’nin de dahil olduğu örgütlenmelerin açığa çıkışı, bu örgütlenmelere açıktan açığa devletlerin silah sağlaması önemli bir örnek olarak önümüzde duruyor.

İç politikada ise bu durum daha farklı bir biçimde yaşanmakta. Özellikle milliyetçilik ve şovenizm üzerinden bu suç örgütü liderleri siyasetin içindeki belli kişilerle gayet açık, samimi ilişkiler içerisinde bulunuyorlar. Sözünü ettiğimiz kişilerin tahliyesi de bu “samimiyet” çerçevesinde, “dava arkadaşlığı” kalıbı ile kamuoyuna sunuluyor.

Bütün bu yaşanan tahliyeleri, yanı başımızdaki ve geçmişteki benzer örnekleri hesaba kattığımızda, iktidarını kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya olan AKP-MHP ittifakının korku salmak, seçimi kaybettiği takdirde elinde bir tetikçi ordusu bulundurmak adına adımlar attığını söylemek mümkün. Elbette bunun nasıl, hangi biçimde ve ne düzeyde yaşama geçip geçmeyeceğini egemen sınıflar belirleyecektir

Diğer yandan; yukarıda da belirttiğimiz üzere gerek burjuva kapitalist ülkelerde gerekse de bizim gibi ülkelerde kara para üzerinden çeteleşmelerin, suç örgütlerini, ülkücü-faşist mafya oluşumlarının yükselebileceği bir alan mevcut. Neo-liberalizm ile beraber daha kolay dönen bu “karanlık işler”, Suriye’deki gibi silahlı örgütlerin savaşa dahiliyeti ile, Türkiye’deki gibi yeraltı örgütlenmelerin güçlendirilip, silahlandırılmasıyla, beklenen veya beklenmedik durumlara hazırlıklı olunma çabasıyla olabilirken, sadece sermayeyi güçlendirmek üzerinden de gerçekleşebiliyor.

Türkiye’de bu durum birçok şekilde yaşanıyor; uyuşturucu baronları, katiller, mafya babaları beraber iş tutukları sermaye adına “mücadele” ediyor. Milliyetçilik adı altında, “vatan millet sakarya” çığırtkanlığı yapılarak, bayrak fetişizmi kullanılarak bu soygunculuğun üstü örtülmeye çalışılıyor.

Tekrarlamak gerekirse, esas amaçlarının sermayenin iktidarını sürdürmek olduğu bir gerçek iken, bu suç örgütlerinin ve bu suç örgütleriyle iç içe geçmiş iktidarlar aracılığıyla varlığını sürdürdüğü, gelişip güçlendiği bir gerçek!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu