Güncel

DENEYİM | “Geleceğimiz Çalınıyorsa Mücadele Etmeliyiz!”

"Halk gençliğine dönük saldırıları gerçekçi bir tarzda analiz eden, bu analizin sonuçlarında örgütsel kanallar yaratan ve bunları halk gençliğinin örgütlenmesine her geçen gün daha fazla ihtiyaç duyuyoruz"

Yeni Demokrat Gençlik olarak başlattığımız “Geleceği Zenginlere Yedirmeyeceğiz” kampanyasının altıncı ayındayız.

Kampanya başlangıcının üzerinden uzun denebilecek bir süre geçmesine rağmen güncelliğini ve politik muhteva bakımından yakıcılığını sürdürmektedir. Kampanyamızın çıkış noktası, emeğe dönük saldırıların gençlik özgülünde toplumsal düzeyde etkileyen yanlarıdır.

Özellikle gençler üzerinden tartışılan kimilerince mevcut halinin kabul edildiği veya gerçeklerden bağımsız olumlu tabloların çizildiği bir noktada, gençlerin geleceksizliğini ve mevcut durumunu kabul etmeyerek geleceği kendimizin yani gençlerin yaratacağı iddiası ve cüretiyle mücadele çağrısı yapıyoruz.

Emperyalist-kapitalist sistemin varoluşsal yanı olan birilerinin sürekli zenginleşirken, kitlesel çoğunluğun fakirleştiği bir sürecin ve yansımalarının ayyuka çıktığı bir dönemdeyiz. Emeğinin karşılığını almak şöyle dursun, emeğin satılabileceği yani çalışılacak iş bulmanın imkanı büyük oranda tükenmiş durumdadır.

Emeğin “karşılığı” olarak verilen maaşın her geçen gün karşılığını kaybettiği dolayısıyla anlamsızlaşan bir döngünün içerisine hapsedilmek istendiğimiz bir ortamda bu kampanyayı başlattık.

Kampanya sürecinde özellikle üzerinde durduğumuz noktalardan biri, “Endüstri 4.0” olarak adlandırılan, üretim araçlarının “akıllılaştırılması” süreciyle makinaların, emeğin daha rutin olduğu alanlardan daha karmaşık alanlara doğru yayılmasının toplumsal düzeyde oluşturacağı sorunlardı. Emperyalist ülkeler bu alanda Türkiye gibi sanayisi az gelişmiş ülkelere göre daha öndedir. Bu fark az gelişmiş, geri bıraktırılmış, bağımlı ülkelerle aradaki uçurumu artırırken bir yandan emperyalistlerle içli dışlı olan sermayedarların bu yönde girişimlerini artırarak sermaye sahipleri ile halk arasındaki uçurumu artıracaktır.

Kitlesel bir işsizliğin yaşanacağı ve bunun daha sistematik olarak varlığını koruyacağı değerlendirmesini yapmaktayız. Böyle bir gidişatın kaçınılmaz olması ile birlikte ezilenler nezdinde kitlesel öfkelere dolayısıyla eylemselliğe yol açacağı ve bu noktada hazırlıklı olmanın, sorunları köktenci bir anlayışla çözüme kavuşturmanın propagandasını ve örgütlenmesini yapmak gerekmektedir.

Endüstri 4.0, güncel ve gelecek ile bağını kurarak tartıştığımız bir gündem. Bu tartışmada esasını oluşturan öncelikle gelir adaletsizliğinin artacağı, uçurumun derinleşeceği tartışması değildir. Marks’ın yıllar önce vurguladığı gibi esas meseleyi mülkiyetin dağılımı oluşturmaktadır.

Günümüzde teknolojinin tekelci emperyalist grupların elinde gelişmesi ile bağlantılı olarak doğrudan sermayedarların çıkarları için kullanılmaktadır.

Makineleşmiş alanlara baktığımızda, insanlar iş yapan makinaların kusurlarını gideren çoğu zaman basit bir parça işlevinde yer almaktadır. Tek başına bu işlev meselenin dahi psikolojik-sosyal birçok etkisi görülmektedir. Yine bu makineleşmenin “yeni” olarak kabul edildiği ve yayıldığı süreçler büyük işçi kıyımlarını yaratmıştır.

Esas meselenin Marks’tan öğrenerek aktardığımız gibi mülkiyetin dağılımı üzerinden şekillenmesi tercih değil zorunluluk oluşturmaktadır. Mülkiyet hakkının kimde olduğu üretim araçlarının ne yönlü kullanılacağını doğrudan ifade etmektedir.

Kampanya başında ve bugün de değerlendirmelerimiz genel haliyle politik-ekonominin temel iskeleti ve bu doğrultuda güncelde yaşanan çelişkilerin incelenmesi ile hem gündemi hem de bu çelişkilerin köktenci analizi ve çözümü üzerine anlayış oluşturma derdindeyiz.

Yakın zamanda içerisinde bulunduğumuz “barınamıyoruz, geçinemiyoruz” eylemlerinde geniş kitlelere barınmanın bir hak olduğunu ve bu yönlü mücadele edilmesi gerektiğinin tekrar tartışması açılmış oldu. Uzun bir süre daha barınma meselesinin gündemde olacağını ve daha yaygın hale geleceğini söyleyebiliriz.

Kampanyamızın önemli bir kısmı doğrudan ekonomik çelişkiler üzerinden şekillenirken bir bütün olarak sermayedarların sistemi hedefe alınmıştır. Ekonomik ve sosyal çelişkilerin ne birbirinden bağımsız ne de aynılaştırılarak değerlendirilemeyeceği anlayışı ile toplumsal çelişkileri gelecek üzerinden şekillendirerek ele almaktayız.

Yaşadığımız coğrafyanın önemli çelişkilerinden ulusal çelişki özgülünde Kürt ve Kürdistan düşmanlığı ile ulusal hakların yok sayıldığı ve kendisini asimilasyon ve savaşla vücut bulan bir gerçekliği ifade etmektedir. Faşist partiler her sıkıştığı dönemde Kürt ulusuna yönelik saldırılar gerçekleştirilerek şoven-ırkçı politikalarla halkın mücadelesini bastırmak istemektedir.

Cinsiyet kimliği ve cinsel kimliğinden kaynaklı hedef alınan LGBTİ+’lar ve kadınların haklarının gasp edildiği, kadın cinayetlerinin olağan karşılandığı noktada geleceği cis-hetero patriyarkaya yedirmeyeceğiz demek elzemdir. Zira karşıtı düşünce, her geçen gün kendisini örgütlemeye devam etmektedir. Kadın öz savunmasının haklılığı, meşruluğu ayaklar altına alınarak öz savunma yapan Çilem Doğan’a verilen 15 yıl hapis cezası; erkekliğin tüm devlet yapılanması içerisinde tekrar tekrar üretildiği ve desteklendiğine açıkça tanık olmaktayız.

Son olarak halk gençliğine dönük saldırıları gerçekçi bir tarzda analiz eden, bu analizin sonuçlarında örgütsel kanallar yaratan ve bunları halk gençliğinin örgütlenmesine her geçen gün daha fazla ihtiyaç duyuyoruz.

Çağrımızı yineliyoruz; hepimizin geleceği çalınıyorsa, yok pahasına emeğimiz satılıyor ve hala her şeyin suçlusu halkmış gibi davranılıyorsa o zaman bundan rahatsız olan herkesle, buna karşı mücadele etmeliyiz! Kampanyamız bu gelişmelerden rahatsız olan herkesle buluşma ve bu buluşmayı devrimci bir örgütlenmeye dönüştürme hedefini taşımaktadır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu